Rutinlerden Rutinlere Hayatlar!

0 Posted by - 21 Nisan 2015 - Ana Sayfa, Genel

Bu sıralar her şeyi ardında bırakarak gidebilmenin mümkün olup olmadığını çok sık düşünüyorum. Sahip olduklarımızı, sahip olmaya çalışırken unuttuğumuz şeyleri, ailelerimizi, arkadaşlarımızı ve de kölesi olduğumuz rutinlerimizi bırakıp gidebilmek gerçekten mümkün mü?

 

Kaybedecek bir şeyleri olmayan insanların cesur oluşlarına hayatımın 32 yılını geçirdiğim İstanbul’da bir çok kez tanık oldum. Silivriye giden otobüslerin Topkapı’dan kalktığı yıllar, net bir şekilde çocuk olarak adlandırılabileceğim yaşlardayım (hala çocuk olarak çağırılabilirim bu arada), yaz ayları, otobüsün kalkmasını bekliyoruz. Sıcağı iş fırsatına çevirmek isteyen biri elindeki tepside bulunan limonatalar ile otobüse atlıyor. Sanki şehirler arası otobüsmüş edası ile herkese limonata ikram ediyor. Tecrübeli olanlar bu teklife yanaşmazken, işin acemileri oltaya geliyor. Ön koltukta oturan kadın ve yanındaki çocuk günün kurbanları. Çocuğun limonatayı kapması ile bitirmesi bir arı kuşunun kanatlarını çırpması gibi oluyor. Limonatacı hesabı istiyor. 5 milyon! Kadın vermeye yanaşmayınca, adamın gözünde 5 milyon edecek bir yumruk ve tekmeler peşi sıra kadına atılıyor. Şöför, yolcular, hepimiz lal olmuşuz. Gözlerimize sıcak demir parçaları ile mil çekilmiş sanki. Kadın dayanamayıp parayı veriyor. Yediği dayak yüzünden bir daha limonataya eli gitmismidir bilmem. Demem o ki kaybedecek bir şeyi olmayanlar kadar özgür olabilmek mümkün mü? Örneğin tam oturup oturmaması çok da önemli değil.

Peki, sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeyler tam olarak neler? Hepimizin bir şekilde para kazandığı işleri var. Az ya da çok, ama çok olan da bir süre sonra az. Uzun vadede hep az… Milyon kazanan patronumuz da az kazanıyor, asgari ücret ile geçinmeye çalışan şöför de.

Bir insanın yaşamasına yetecek ücret nedir peki? Yaşamak içinde lüksü ve ziyanı da barındırmalı mı? 30 metrakarelik bir ev mi yeterli yoksa 2 dönüm arazi içerisinde 5 odalı bir villa mı? İhtiyaçlarımızın bize ait olduğuna emin miyiz? Yoksa ihtiyaçlarımız daha akıllı ve sistemli birilerinin bizlere dikte ettikleri doğrultusunda mı gelişiyor?

Peki bırakıp gitmek kolay mı?

Aslına bakılırsa kısa bir süre önce çoğu şeyi ardımda bırakıp gittim. Evimden tam 8.500 km uzağa hem de. Başka bir ülke, başka bir kültür, başka bir dil ve yeni insanlar ile yeni bir hayat kurmak üzere kurulu kaosumu ardımda bırakıp gittim.

Ailemi bıraktım ardımda. Arkadaşlarımı bıraktım. İşimi bıraktım. Sokaklarını ezbere bildiğim şehri, her gün küfürler ile kaldırımlarını dövdüğüm İstanbul’u bıraktım. Tüm rutinlerimi arkamda bırakarak Yeni Dünya’ya yeni bir hayat kurmaya geldim.

Oysa gidilen bir yer, değişen bir şey yoktu. Yeni rutinler edindim. Yeni alışkanlıklara sahip oldum. Yine endişeler ile şikayetlere sarıldım. Yeri geldi kazandığım paradan, yaptığım işten şikayet ettim. Daha sonra bir telefon ile bazı haberler aldım. Durdum! Yalan yok biraz ağladım, çok üzüldüm ama daha çok ağlamamaya çalıştım. İhtiyaçlarım tam olarak ne diye sordum kendime?

İhtiyaçlarım aslında çok değildi. Sağlık ilk sırada geliyordu. Karnımı doyuracak kadar yemeğe ve içecek temiz suya sahip olmak, geceleri iklim koşullarından korunmama yetecek bir ev ile devam ediyordu. Sevmek ve sevilmek opsiyonel idi. Sevilmeden de hayatta kalabilir insan. Uzun zamanda buhrana sevk etse de yalnızlık her şeyin sonu değildi( keşke bunları sana da anlatabilseydim baba).Ve tüm bunları karşılamaya yetecek kadar para kazanılabilecek bir iş ile liste sonlanıyordu.

Tüm eşyalarını ihtiyacı kalmayan insanların ücretsiz olarak verdiği bir web sayfasından edinmiş bir sevgilim var. Kıyafetlerini eBay üzerinden bir kaç dolara alıyor ve mümkün olduğunca lüksten kaçınmaya çalışıyor. Ben bazen eski alışkanlıklarımın hırsı ile kendisini sürüklemeye çalışsam da dirayetli duruşundan vaz geçmiyor. Bir diğer tarafta ise daha fazlası için yırtınan insanlar var. Ouroboros (kendi kuyruğunu yiyen yılan sembolü) gibi hayatlarımız.

Peki her şeyi ardında bırakıp gitmek gerçekten kolay mı? Henüz bulamadığım bu sorunun cevabına bir gün erişebilirsem sizinle de paylaşırım. Şikayet ettiğimiz hayatlarımızın, uzaklarda birilerinin hayalleri olduğunu aklımızdan çıkarmadan, hayatın bize verdikleri ile mutlu olmaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki idealler ve hedefleri olmalı insanın. Amaçsız bir hayat, henüz yazılmamış bir kitap gibi bomboş sayfalara sahiptir. Fakat hedeflerin sizi mutluluktan uzaklaştırmasına izin vermeyin.

Belki bir gün Tokyo’dan ya da Tibet’ten “Evet, gerçekten her şeyi bırakıp gitmek kolay!” yazarım. Kim bilir?

Sayonara…

No comments

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: