ICHI-GO ICHI-E

0 Posted by - 01 Mayıs 2014 - Ana Sayfa, Genel

Totaliter düzene kapılıp gitmemizi sağlayan en büyük etkenlerin başında gelen şey sahip olduğumuz alışkanlıklar. Kullandığımız ürünler, sahip olduğumuz rutinler, beraber vakit geçirdiğimiz arkadaşlar ve hatta başlarda karnımızın içinde umarsızca dolanan kelebeklerin sebep olduğunu düşündüğümüz aşklarımız bile bir süre sonra kelebeklerin ölümü ile kendini alışkanlığa bırakıyor.

Geçen aylarda okuduğum, Onur Ataoğlu’nun kaleme aldığı “Japon Yapmış” adlı kitap, Japonya ve Japon kültürüne dair enteresan bilgiler ile doluydu. Onur Ataoğlu’nun mizahı bolca kullanarak yazdığı kitap, bu kültüre merakı olanlar ya da değişik bir şeyler okumak isteyenler için iyi bir seçim olabilir. Malum ben bir kitap eleştirmeni değilim. Beğenmezseniz bana laf etmeyin.

Kitabın yanlış hatırlamıyorsam iki bölümünde “ichi-go ichi-e” şeklinde geçen özlü söz ise beni en fazla cezbeden kısım oldu. Tam bir karşılığı olmayan bu söz, “Sadece bir sefere özgü, hayat boyunca tek bir kez” gibi bir anlama geliyor. İngilizce karşılıkları ise “for this time only”, “never again” ya da “one chance in a lifetime” şeklinde dile getirilebiliyor.

Bu aralar alışkanlıklarıma ne kadar bağlı olduğumu yine, yeniden farkettiğim bir dönem geçiriyorum. Alışkanlık ile saplantı arasında bulunan, o varlığı ile yokluğu bir çizgi zaman zaman ortadan kalkıyor ve sadece bir alışkanlık dediğimiz şeylerin kölesi oluyoruz. Her zaman alışkanlıklarına fazlasıyla önem veren biri oldum. Ve bunu da her zaman dile getirdim. En kaba tabiri ile ben, hep aynı yolları kullanan, yıllarca aynı yere gitse sıkılmayan tiplerdenim. Fakat bu aralar artık bu işin beni sınırladığını düşünmeye başladım.

Her hafta belli bir arkadaş grubum ile aynı yere gidip yemek yiyoruz. İletişim içinde olduğum insanların sayısı gün içinde değişse de, gün sonunu aldığım zaman elimde hep aynı insanlar kalıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ailemin ya da arkadaşlarımın varlıklarından şikayetçi olmam söz konusu bile değil. Hatta daha önceden yazdığım şu yazıda, ailemden sevdiğim herkesin yanımda olduğunu ve sahip olunabilecek en iyi arkadaşlara sahip olduğumu belirtmiştim. Yinelemekte fayda var.

Fakat aynı çemberin içinde geçen hayatlar, tıpkı sürekli aynı kitapları okumak, aynı filmleri izlemek gibi bir süre sonra insana gerektiği kadar şey katmamaya başlıyor. Neredeyse ezbere bildiğin olaylar, neye nasıl tepki vereceğin insanlar ile yeşilçam filmlerinin tahmin edilebilir finalleri gibi oluyor.

İşte “ichi-go ichi-e” ise uzun zamandır aradığım soruya neredeyse cevap oldu. Hayat inanılmaz bir hızla devam ediyor. Biz her gün ona yetişmek gibi anlamsız bir çaba ile bir şeyler yapıyoruz. Ve o arada isteyerek veya istemeyerek belli alışkanlıklar ediniyoruz. Gün sonunda ise ona ne yetişebiliyoruz ne de ortaya anlamlı bir şeyler çıkarabiliyoruz. Geriye kalan tek şey ise o gün boyunca elde ettiğimiz tecrübeler ve alışkanlıklar oluyor.

Hayatta yaşanılan her anın, sadece o ana özgü olduğu gerçeğini çoğu zaman unutup, aslında o saniye vermemiz gereken kararları erteliyoruz. Oysa yaptığımız bir erteleme değil. Özünde yaptığımız şey tam olarak kayıtsız kalmak. Tepki göstermeyerek, susmak. Ve bu tepkiyi verememizin ebir sebebi de alışkanlıklarımız. Tepkiden kastım bağırmak, çağırmak ya da kavga etmek değil. Her olayın bir etki olduğunu düşünür, bu etkilere verdiğimiz yanıtlara da tepki dersek çokta yanılmış olmayız sanırım.

Eski kız arkadaşımın bana sürekli olarak “Büyüyemedin sen Selçuk!” demesine verdiğim cevap hep aynı oldu. Yaşlılığında “Oh lan! İyi ki yaşlandım. Gençlik ne kadar boktanmış. Prostatım, siyatiğim ve kırış kırış cildim ile çok mutluyum.” diyen birine asla tanık olmadım. Aksine her konuştuğum belli bir yaşın üzerinde olan insan, benim yaşımda olabilmek için sahip olduklarından vazgeçebileceğini söyledi. Bu tepki, içerisinde bir miktar ölüm korkusunu da barındırsa bile, çoğunlukla zamanında ertelenen ve yerini pişmanlık gibi asla iyileşmeyen yaralara bırakan kararladan dolayı sarf edilmişti.

Toparlamak gerekirse, hayata karşı verdiğimiz “savaşı” kazanmamız ne yazık ki mümkün değil. İstemsizce sahibi olduğumuz alışkanlıklar ile bize dayatılan rolleri sahipleniyoruz. Önümüze kadar gelmiş fırsatları ertelemek ise hiçbir şeyi çözmüyor. O zaman geriye yapılması gereken tek bir şey kalıyor. “Ichi-go Ichi-e” sözünü hatırlayıp, arzularımızın peşinden koşmak. Yoksa yaşlılığımızda konuştuğumuz gençlere, tıpkı bizden öncekilerin de bize dedikleri gibi şeyler diyeceğiz. Değişmeye bugünden başlayabiliriz. Asla geç değil ve asla geç olmayacak.

“Ichi-go Ichi-e”

No comments

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: