Cehenneme Övgü

0 Posted by - 27 Haziran 2013 - Ana Sayfa, Kitap

Uzun zaman önce okumaya başladığım, hem benden hem de biraz diğer etkenlerden kaynaklı sebepler ile okuma süresi uzayan bir kitap oldu Gündüz Vassaf‘ın yazdığı Cehenneme Övgü. Süresi uzarken, kısık ateşte pişen yemeklerin tadını alması, sabırla demlenen çayların hep daha güzel olması gibi kitap yürüdü gitti. Son zamanlarda okuduğum en iyi, en sıradışı, en rahatsız edici ve en tatmin eden kitap oldu Cehenneme Övgü.

Bu kitap ile tanışmam M.Serdar Kuzuloğlu‘nun formspring hesabında şu soruya verdiği cevap vasıtası ile oldu. İyi ki de olmuş… Soruyu sorandan da, cevaplayandan da Allah razı olsun.

Kitap anlatılamayacak kadar karışık. Ama bir o kadar da basit. Karşımızda duran sorunlara bambaşka bir açıdan bakmamızı sağlayan, günümüz totalitarizmin her şeye nasıl etki yaptığını psikoloji tabanlı bir anlatımla muazzam bir şekilde ortaya koymuş. Gündüz Vassaf’ın diğer kitaplarını da yavaş yavaş edinmeye başladım. Beni hayal kırıklığına uğratmayacaklarına eminim.

Kitaptan aklımda kalan ve bir kenara not ettikleri ise şöyle;

  • Yaraticiligini zorlayarak ozgurlugunu zenginlestirme cabasina girmeyen birey, var olanla yasamayi secer.
  • Isin sacma tarafi, en sacmasini bile filozofun birinin coktan soylemis olmasi. Cicero
  • Kitaplar gece okunur. Sinema,tiyatro ve muzik gosterileri gece olur. Gece sarhos oluruz, gece kumar oynariz.
  • Is gunu suresince tutsak oldugumuzu o kadar kabullenmisizdir ki, onun disindaki saatlerden “serbest zaman” diye soz ederiz.
  • Toplumda yapilan siniflandirmanin aslinda ayrimcilik oldugu, birbirine benzer kisilerin karisik halde olanlara gore daha az sorun cikardigi dusunuluyor. Ayrimcilikla, irkcilikla mucadele eden ulkeler aslinda bu isin fitilini ilk yakanlardir.
  • Gunduz zihinlerimiz calismasi istendigi gibi calisir. Geceleri ise kendi istedigi yonde kosar duru. Ciddi konular gecenin uzmanlik alanina girer.
  • Cennete giris, baskalarinin yargilarina baglidir. Cennetle olan iliskimiz, yargilayan ve yonetenlerin dayattigi bir hiyerarsiye tabidir.
  • Konusmak “gecici bir olumsuzluk” pesinde bosu bosuna kosmaktir.
  • Sozcukler, deneyimleri arttirmak icindir, onlari sinirlamak icin degil.
  • Ozgurluk icinde yasamaya cesaret edemedigimiz icin, bu isi tapindigimiz kahramanlara havale ediyoruz. Kahramanlar icimizdeki totalitarizmin karakteristik ornekleridir.
  • Kendimizi oldugumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Supermenler ve Tanrilar yaratmayadevam edecegiz. Ozgur toplumda kahramanlara yer yoktur. Ozgur insanin kahramanlari olmaz.
  • Kendimize inanmadikca, bireyselligimizi vurgulamaya gucumuz yetmedikce, grubun ardi sira surukleniriz.
  • Guc, itaat ister, itaate bagimlidir. Once sol ayagi atarak muntazam yuruyuse gecmenin, savaslari kazanmakla hicbir ilgisi yoktur. Ancak bu, askerleri sorgusuz sualsiz itaate kosullandirmaya yarar. Ve boylece askerler, sorgusuz sualsiz olume giderler.
  • İhanet insanın hoşuna gider ama hainler iğrençtir – miguel de cervantes
  • Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin – lucius seneca
  • Eylemlerimizin özünü yitirdik artık, sadece önceden belirlenmiş davranış kalıplarını tekrarlayıp duruyoruz.
  • Neden çocuk sahibi oluyoruz? Başkaları oluyor da ondan. Ana babamız bizden torun bekliyor da ondan. Sırf çocuk sahibi olmayı istediğimiz için, sırf çocuğu istediğimiz için bu işe kalkıştığımız pek ender. Çocuk sahibi olmamızın bir sürü nedeni var, ama bu nedenlerin içinde çocuğun kendisi en sonda geliyor. Çocuğu kendi geleceğimizin düşlerinin bir parçası olarak istiyoruz. Peygamberler, generaller, nineler ve dedeler, kendilerine yeni nesillerde murit arayanlar bizi çocuk yapmaya yöneltiyor. Çocukla olan özel bağımız, çocuk için duyduğumuz istek en arkadan geliyor, o da genellikle hamilelikten sonra. Yani, çocuğu ancak ana rahmine düştükten (doğduktan) sonra istemeye başlıyoruz. Çocuk ancak başlı başına bir maddi varlık haline dönüşünce isteniyor, hakkında düşünülüyor ve bazen de vazgeçiliyor.
  • Durmaksızın değişen bir sürecin parçasıyız yalnızca. Ölümsüzlük diye bir şey yok: ne bireyin ölümsüzlüğü var, ne türlerin, ne yeryüzünün, ne Güneş’in, ne Güneş Sistemi’nin, ne de galaksilerin. Her şeyin bir birleşme süreci, görünürde bir başlangıcı ve şekillenme aşaması var, sonra ortadan kayboluyorlar, ebediyen değişen, ebediyen birbirlerini etkileyen bir süreç içinde, yeni biçimler alarak bir başka yerde ortaya çıkıyorlar.
  • Düğme bizi gitgide daha cahil kılıyor. Düğme bizi gitgide daha totaliter kılıyor. Eylemlerimizin özünü yitirdik artık, sadece önceden belirlenmiş davranış kalıplarını tekrarlayıp duruyoruz.
  • Keyif, aşk, inanç ve Nazım Hikmet’in dediği gibi “Bir çocuk gibi şaşarcasına bakarak yaşamak” – Bunlar nasıl amaçlanır ki?
  • Ne kadar değişirsen değiş… İlk nerede mutlu olduysan, hep oraya çevirirsin kafanı! J. Christophe Grange
  • Egemen durumda olunca insanın arzularını açıkca belirtmesinin en tipik örneği genelevlerde görülür. Erkek yüzyıllardan beri eşine açamadığı, akranlarıyla paylaşmaya cesaret edemediklerini, kiralık “köle”sinin efendisi durumuna geçtiğinde büyük bir rahatlıkla dışa vurur.
  • “Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanı, sorun yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, “saat kaç” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını: ” Sarhoş olma saatidir… Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.” Charles Pierre Baudelaire

 

No comments

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: